13 Nisan 2010 Salı

JAPONYA

Kısa bir ayrılıktan sonra yeniden beraberiz. Ama bu süre zarfında boş durmadım, Japonya'ya gittim. Oldukça hızlı on bir gün geçirdim ve İstanbul'a döner dönmez kendimi film festivalinin içinde buldum.

Japonya için ikinci Amerika diye mi yazayım yoksa bundan böyle Amerika'yı ikinci Japonya olarak mı niteleyeyim diye çok düşündüm. Rakamlara bakarsak tabii birincisi doğru. Ama gördüklerim beni bundan böyle Amerika'ya ikinci Japonya dedirtecek (burada tabii bir varsayım var, o da Japonya'yı daha çok vitrinden gördüm, oysa Amerika bana daha tanıdık, çelişkilerini daha iyi biliyorum) .

Japonya inanılmaz etkileyici ilk bakışta. Tokyo'ya girerken yollara (hem karayolu ,hem tren), gökdelenlere bakarken şaşırmamak elinizde değil. Mimari çok güzel. Büyük binalarını durup uzun uzun seyretmek istiyorsunuz. Bu kadar büyük bir şehrin temizliği ise kendinizi gerçeküstü bir şehirde hissettiriyor. Çünkü kaldırımlarda bir tek çöp, sigara izmariti yok. Kimse yolda yürürken sigara içmiyor. Caddede sigara içilecek yerler var, orada durup içiyorlar. Ulaşım çok iyi planlanmış. Tokyo'da hem metro, hem de tren var. Sizi şehrin bir ucundan diğerine hızla taşıyor. Yani mutlu olmaları gereken insanlar Tokyo'lular.

Vitrine göre gelir durumları çok iyi. Şehrin her yanında Gucci'ler, Armani'ler , bildiğiniz ne kadar büyük marka varsa hepsi devasa mağazalarla mevcut. Üstelik içleri boş değil. Bir sürü insan girip çıkıyor. Tokyolular moda meraklısı. Özellikle gençler en son tarz kıyafetlerle. Ayak bileklerinde dar pantolonlar, zarif trikolar, çarpıcı ayakkabılar , tamamlayıcı eşarplar çok sık rastlanan erkek kıyafetleri. Kadınlar da yine son trendleri yansıtıyorlar. Yeni nesil kadın erkek boyalı saçlara sahip. Kızlar göz makyajlarını çekik gözlerini çekik görünmekten kurtarmak için aşırı bir şekilde yapıyorlar. Halbuki hiç ihtiyaçları yok. Gençler tüm dünyada olduğu gibi eskiye oranla uzun boylu ve de daha güzeller.

Japonya oldukça pahalı bir ülke. Herşeyin fiyatı çok yüksek. Örneğin hızlı trenlerinde yarım saatlik bir yolculuk bedeli (Kyoto-Nagoya) 5500 Yen (yaklaşık 60 dolar). Lokantalarda en basit yemek iki kişi 3500 Yen (38 dolar). Giyecek fiatları aşırı pahalı. İşe yeni başlayanlar 150000 Yen(1650 dolar) alıyorlar. Bu ücret ile Tokyo gibi bir kentte yaşamalarına imkan yok. Tokyo'ya yakın bir yerde yaşayıp hergün tren ile gidip geliyorlar. Emekli aylıkları 210000 yen ( 2350 dolar). 65 yaşından sonra bu parayı alabiliyorlar ama bu da yeterli bir para değil. Sağlık sisteminde örneğin bir ev kadını her ay 13000 Yen(143 dolar) prim ödemek zorunda , sağlık harcamalarının %35'i kadar katılım payı ödüyor. Ev kiraları oldukça yüksek. Evler ufak. Osaka'da bir emlakçıda asılı 25 ev ilanından çoğu 16-32 metrekare evler içindi. Sadece bir ev 62 metrekareydi. Kiralar 40000 yen (450 dolar) dan başlıyor ve de çıktıkça çıkıyor. Japonların fırsat buldukça yabancı ülkelere kaçmaları son derece doğal. Turist olmak onlar için kendi ülkelerinde yaşamaktan çok daha ucuz. Ama fazla tatil yapmıyorlar. Çalışmayı çok seven bir millet.

Ben özellikle kiraz çiçeklerinin açtığı haftayı seçtim bu seyahat için. Film festivalinden bir hafta gitti ama bence değerdi. Çünkü gerçekten görüntüler bu dönemde muhteşem. Manzarayı seyretmeye doymuyorsunuz. Gideceksiniz muhakkak bu zamanı seçin.

Şehirler dışında Japonlar ülkelerinin doğasını süper korumuşlar. Hiroşima'dan Tokyo'ya karayolu ile gidince bu gerçeği çok iyi görüyorsunuz. Her yer yemyeşil, ormanla kaplı. Bu kadar büyük bir ekonomiye sahip olup doğayı tahrip etmemekte mümkün demek ki. 123 milyon Japon'un oldukça düşük bir yüzölçümünde yaşayarak bunu başarmaları ayrıca dikkate değer.

Japon yemekleri ülkenin en sevimsiz yanı. Çünkü damak tadımız çok ama çok farklı. Bizler için Japonya bir gastronomi ülkesi değil. Hatta Starbucks amblemini görünce sevinç çığlıkları attığınız bir yer. Japonya'dan damağımda kalan en büyük lezzet Starbucks'ta yediğim sacher torta ve de çok çikolatalı muffin desem hiç abartmamış olurum.

Tuvaletler olağanüstü. Isıtmalı, yıkamalı, kurutmalı. Zaten çok keyifli olan tuvalete çıkma eylemi Japonya'da olağandışı bir zevk haline geliyor. Ülkenin en haz veren olayı bence. İnsan vakit olsa da biraz daha otursam şurada diye hayıflanıyor. Japon Banyoları da muhteşem. Hep beraberce çırılçıplak yıkanıp şifalı havuzlara giriyorsunuz. Ben çok keyifli buldum.

Turlar sizi bol bol tapınağa ve kaleye götürüyorlar. Bence Şinto veya Buddist değilseniz tapınaklar pek ilginç değil. Kalelerden ise tek görülmeye değer olanı Himeji Kalesi (hakikaten çok güzel). Ama örneğin Kyoto tren istasyonu modern mimarinin süper bir örneği. Aynı zamanda bir sürü mağaza, lokanta barındıran bu yapı hem tarzı hem de işlevselliği ile olağanüstü.

Özetle Japonya ilginç ve görülmeye değer bir ülke. Ama gastronomi eksikliği ve de dil sorunu ( çok şey japon harfleri ile yazılı) gezgin olmanın zevkini azaltan faktörler. Doğrusu Amerika'ya gidip, keyifle gezip, keyifle yemek yemek çok daha çekici ve eğlenceli. Üstelik herşey Amerika'da başa çıkabileceğiniz fiatlarda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder