6 Haziran 2010 Pazar

OLİVİA'S PİZZERİA LEVENT








Daha önce bu şahane pizzacıdan sizlere bahsetmiştim. Geçen hafta sonu bir kez daha gittim. Yaz için açık havada oturulacak yerleri var. Son derece keyifli bir mekan. Mevsim salatası ve de pizza paylaştık. Salata taptaze ve çok iyiydi. Pizza olarak Strogoni'yi seçtik. Mantar, dana jambon, enginar ve kırmızı biberden oluşuyor. Parmaklarımızı yedik. Bence İstanbul'un en iyi pizzacılarından biri. Muhakkak gidin veya Levent yakınlarında yaşıyorsanız ev için sipariş verin. Kesinlikle pişman olmayacaksınız.

YAŞAMAYA DEĞER / Mona Achache

Bu hafta vizyona giren filmlerden biri de Muriel Barberry'in romanından Mona Achache'nın beyazperdeye uyarladığı Yaşamaya Değer. Filmin kahramanlarından biri 11 yaşındaki Paloma. Ama 12 yaşında intihar etmeye karar vermiş. Hayatının ilgisiz babası, antidepressanlarla ayakta kalmaya çalışan annesi ve de süper bencil ablasınınki gibi olmasını istemiyor. Aslında çok şık bir semtte ve de apartmanda yaşıyor. Apartmanın kapıcısı Renee kocası ölmüş, 27 yıldır bu işi yapan aslında edebiyattan keyif alan, bol bol okuyan ama bunu belli ederek antipati toplamayı istemediği için sıradan kapıcı görünümünde bir kadın. Bir de apartmanın yeni boşalan dairesine japon işadamı Kakuro Ozu taşınıyor. Ozu Renee ile birçok şey paylaşabilecek düzgün bir adam. Ve film bu üç kişi arasında geçiyor.

Fransa'da çok satan bir romandan uyarlanmış film bir ilk film olarak oldukça başarılı. Ama tabii bu başarı büyük ölçüde Josiane Balasko'nun Renee'si sayesinde. Balasko benim seyretmeye doyamadığım bir aktrist. Burada da harika bir kompozisyon çiziyor. Genelde sevimli ama vasat bir sinema örneği olan Yaşama Değer bence sadece Balasko için bile görülür.

CENNET BATIDA / COSTA GAVRAS


Politik sinemanın genç kalan delikanlılarından Costa Gavras bu hafta son filmi ile sinemalarda. Sinemalarda diyorum ama sadece İstanbul'da ve de iki sinemada gösteriliyor Cennet Batıda. Berlin Film Festivali'nin geçen yıl kapanış filmi olarak ve de Türkiye'de ilk defa Antalya Film Festivali'nde gösterildi. Geç olsa da sonunda vizyona girebildi. Her çalışması ses getiren Gavras bu sefer bize Avrupa'ya kaçak olarak göçmeye çalışan Elias'ın hikayesini anlatıyor. Ege kıyılarında bir mülteci gemisinde başlayan film sonunda Paris'te noktalanıyor. Ama yönetmenin diğer filmlerinin aksine bu sefer pek bilinmedik olaylarla karşı karşıya değiliz. Cennetin Batısı mülteciler konusunda yapılmış filmlerin ötesine geçemiyor ve de yeni bir şey getirmiyor. Ama yine de kötü olmayan ve de keyifle seyredilen bir çalışma. Tabii kadınlar baş roldeki yakışıklı Riccardo Scamarcio'yu (Serseri Mayınlardan hatırlayacaksınız) görmekten memnun ayrılıyorlar.

2 Haziran 2010 Çarşamba

PHAEDRA'NIN AŞKI / Tiyatro Oyun Kutusu




İstanbul sahnelerinde çeşitli örneklerini seyrettiğimiz İn-Yer-Face akımının ilk yazarı Sarah Kane'den bugüne kadar bir oyun seyredememiştik. İzmir'den Tiyatro Festivali'ne katılan Tiyatro Oyun Kutusu bu eksikliğimizi giderdi. Öncelikle İzmir gibi çok tutucu bir profil sergileyen bir kentimizde böyle bir oyunu sahnelemek cesaretini gösteren ve de üstüne üstlük iki tane de Lions Ödülü alan (en iyi oyuncu ve en iyi yönetmen ödülleri) grubu kutlarım.

Oyun sahnede alışmadığımız ölçüde cinsellik ve de şiddet içeriyor. Ne de olsa bir Sarah Kane oyunu ile karşı karşıyayız. Böyle bir oyunu sahnelemek tabii çok zor. Serdar Saatman bu zor işin üstesinden olağanüstü bir şekilde gelmiş. Böylece ödülünü boşuna almadığını da ispatlıyor. Sahnelerin hemen hemen hepsi çok çarpıcı. Cinsellik ve şiddet inanılmaz şekilde görsel bir estetikle iç içe. Hippolytus'ta Yarkın Ünsal çok iyi. Diğer oyuncularda göz dolduruyorlar.

Sophocles'tan Racine'e kadar defalarca konu olmuş bu trajediyi bir de Sarah Kane'den seyredin derim.

MARTI / TİYATRO OYUNBAZ


Bu sezon başında sizlere Tiyatro Oyunbaz'ın 'Peer Gynt' adlı oyunundan bahsetmiş ve de muhakkak görülmeli demiştim. Martı ise grubun bir önceki oyunu. Çok iyi eleştiriler almış bu prodüksüyonu ben de görmemiştim. Tiyatro Festivali'nde yeniden oynanması vesile oldu.



Abdullah Cabaluz farklı bir Çehov ile karşımızda. Çok minimal dekor öğeleri ile süper bir sahne estetiği yakalanmış bu oyunda Çehov kahramanları bizlere Lale Devri, Veda Busesi, Gitme Sana Muhtacım, Nasıl Geçti Habersiz gibi şarkılar söylüyorlar, Nihavend Longa ve de Makber dinliyoruz. Şimdi Çehov hayranlarının irkildiğini düşünüyorum. Ama sakın hayıflanmayın. Çünkü bu şarkılar oyuna çok güzel oturmuş. Hiç sırıtmıyorlar. Ve de o günün çökmekte olan aristokrasisi ile bugünün orta sınıfı arasında çok iyi bir paralellik sağlıyorlar. Oyunculuklar çok iyi.



Umarım Martı önümüzdeki sezon oynanır ve de görmeyenlere görme fırsatı doğar.

KOMPLO / İAN RANKİN


İan Rankin bu son kitabında yine polisiye edebiyatında öncülüğünü koruduğunu ispatlıyor. Teftiş ve Soruşturma Dairesi'nden polis Malcolm Fox'a verilen yeni görev çocuk porno sitelerine girdiği tespit edilen polis Jamie Breck'i takip etmektir. Ancak olay göründüğü gibi değildir. Hem Fox hem de Breck büyük bir komplo ile karşı karşıyadırlar.

Özellikle havaların bunaltıcı olduğu son günlerde evinize kapanıp güzel yazılmış, sürükleyici bir polisiye okumak istiyorsanız işte size bir fırsat. Son krizin ardından yazılmış roman Fox'un şu sözleri ile sonlanıyor.'Şehir (Edinborough) resmen bir ölüm tuzağı; bütün İskoçya çöküyor ve görünüşe göre dünya da onun peşinden geliyor '.

Değil Efendi'nin Renk ve Korku Meselleri / İsmail Güzelsoy


İsmail Güzelsoy bu sefer son modern meddah Değil Efendi'nin ağzından bizlere yarı fantastik bir hikaye anlatıyor. Komünist şair İskender Sof takip edilmektedir ve kaçmaktadır. Peşindeki iki Mit ajanından kurtulmak için trende tanıştığı ihtiyar Sincap'ın önerisi üzerine Iğdır'a gider. Buradan kışın donan Aras Irmağı üzerinden Sovyet Rusya'ya kaçacaktır. Ancak Iğdır'da onu Bir vampir, peşine düşecek Mit Osman ve de bir aşk beklemektedir.

Kurgusu ve de hikayesi hoş görünen bu roman maalesef beklentileri pek karşılamıyor.