30 Nisan 2010 Cuma

PUNK ROCK / SİMON STEPHENS / DOT


Tam tiyatro sezonu biterken kalpten kurşunla vurulmak diye buna denir işte. Başta bildiğim kadarı ile hiç oyun sahne koyma deneyimi olmayan Rıza Kocaoğlu'nun oyunu sahneye koyacağını , sahnede oldukça genç bir oyuncu grubu olacağını ve canlı müzik performansı olduğunu okuduğumdan doğrusu biraz korkarak gittim 'Punk Rock'a. Ama herzaman olduğu gibi Dot bu sefer de ne denli profesyonel bir grup olduğunu ortaya koydu ve korkularımın ne kadar boş olduğunu bana gösterdi. Kendimden şüphelerimden dolayı utandım çünkü yaşadığım sürece sahne sahne hep aklımda kalacak bir oyun çıktı karşıma.

Punk Rock Stockport'ta özel bir okulda okuyan bir grup liseli genci anlatıyor. Ama sakın İngiltere'de özel bir okul diye düşünmeyin. İsimleri değiştirip İstanbul'da özel bir okula hemen uygulayabilirsiniz bu oyunu. Hiçbir şey değişmez. Aileleri tarafından sadece başarılı olmaya kilitlenmeleri istenen gençler bunlar. Öyle ya..aile dünya kadar para ödüyor onlarda bu paranın karşılığını vermeliler. Oysa bu yedi gençte tüm insanlar gibi. Onların da korkuları, kıskançlıkları, kendileri gibi olmayanı küçümseme, onlara dayılanma istekleri ve hatta yaşamlarından kaynaklanan psikolojik sorunları var. Hormonlarını yeni yeni keşfediyorlar. Ama içinde bulundukları girdap onları tüm bunlarla yüzleşip , herşeyi sorgulatıp daha az arızalı bir birey olmalarını sağlamak yerine tam tersine agressifleştiriyor. Ve bir türlü uyuşamadıkları ama içinde yaşadıkları dünyaya karşı konumlanıyorlar. Bu dünya ile barışmak yerine şiddet geliştirerek kendilerini koruyorlar. Stephens'ın oyunu Gus Van Saint'in Elephant filmi ile bağdaşıyor. Amerikalı sosyologların sürekli işaret ettikleri gibi başarıya endeksli bir model büyük boyutta kendi şiddetini yaratıyor.

Oyun bir kafes içinde oynanıyor. Gençlerin hapsolduğu bir kafes. Sahneler birbirine canlı performans ile bağlanıyor. Şarkılarda da haykırıyor gençler. Sanki o kafesi parçalayıp çıkmak istiyorlar. Rıza Kocaoğlu oyunu çok iyi sahnelemiş. Burada Pınar Töre'nin süper çevirisinin de büyük payı var. Hiç bir sahne boşa gitmiyor. Adım adım kaçınılmaz sona doğru ilerliyoruz.

Oyunculuklar harika. Herkes çok iyi. Ama tabii akılda en çok rolü nedeniyle William'ı oynayan Hakan Kurtaş kalıyor. Anladığım kadarı ile Hakan Kurtaş şu anda öğrenci. Eminim onu ileride çok seyredeceğiz. Hem oyunculuğu, hem fiziği, hem de şarkıları ile olağanüstü. Chadwick'te Mehmetcan Mincinozlu ( o da öğrenci) süper bir yetenek. Üstelik canlı performansta bateri de ona emanet. Mincinozlu hem rolünü çok iyi oynuyor, yarattığı karakter muhteşem hem de sahneye çok yakışıyor. Şeytan tüylü oyuncu diye tanıyacağız onu bundan böyle. Çok zarif bir insan. Diğer dört oyuncu da süperler.

Sezonun , bence şu ana kadar gördüğüm oyunlar arasında ,Tiyatro 0.2 nin oynadığı Korku Tüneli (The Picthfork Disney) ile en iyi iki oyunundan biri. Oyun sonrası kendimizi kaptırmış vaziyette uzun bir süre oyundan ve oyunculardan konuşur bulduk.

İyi bir oyun seyretmek istiyorsanız gidin. Olağanüstü genç oyuncular seyretmek istiyorsanız gidin. Haziran sonuna kadar G-Mall'da oynanmaya devam edecek.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder